Son Dakika Haberler

ÖKKEŞ’İN NOEL COŞKUSU

ÖKKEŞ’İN NOEL COŞKUSU
Okunma : 1.478 Kere okundu Yorum Yap

Aralık ayının yirmi dördüydü. Günlerdir dört gözle beklenen, ya yağmazsa diye korkulan kar, bütün gece sessiz sedasız, sulu sulu yağmış ve her yanı ak bir örtü gibi kaplamıştı. Ağaçlar, çatılar ve yollar bu ak örtüyü taşıyamıyorlardı neredeyse.

 

Sabah doğan güneşin ışığı da aydınlığa aydınlık, parlaklığa parlaklık katmıştı.
Kar, sanki bilerek Noel için gelmişti işte.

 

Kimi evlerin bacalarından kül rengi dumanlar çıkıyor, sonra uçsuz başsız uzayıp kayboluyordu gökyüzünde. Uzaklarda kar kürüyen, yolları açmaya çalışan motorlu araçların uğultuları, kiliselerden yayılan soğuk çan seslerine karışıyordu.

 

İsviçreliler karsız geçen Noel Yortusu’nu Noel saymazlar. Karsız Noel’i tuzsuz aşa benzetirler ve bir tadını almazlar. İş yerlerinde, çarşıda pazarda bu hoşnutsuzluklarını saklamaz; birbirlerine anlatırlar, yakınırlar bir bakıma.

Ama işte bekledikleri olmuş; gece gelen kar her yanı sarmıştı.

 

Dindar olsun veya olmasın hemen hemen bütün İsviçreliler bu ve benzeri günlere özel bir önem verirler. O günleri yaşamlarının ayrılmaz bir parçası sayarlar ve bir şekilde mutlaka kutlarlar. Çalışma alanlarında, alışverişte, evlerde günler ve haftalar öncesinden başlayan Noel hazırlıkları ve konuşmaları, Noel’den sonra da günlerce, hatta haftalarca sürüp gider.

 

Noel Yortusu’nun baş kahramanı Noel Baba’dır. Ak sakallı, kırmızı külahlı, kenarları ak süslemeli kırmızı ve uzun giysili, yüzü nurlu, hayırsever bir ihtiyardır Noel Baba. Yanında kendisine yardım eden, yükünü çuvalını taşıyan bir veya birkaç yoksul giyimli genç yamağı da vardır.

 

Mandalina, yer fıstığı ve akide şekeri ile (son yıllarda daha çok çikulata) doldurduğu telis çuvalını ya eşeğinin sırtında yamakların da yardımıyla, ya da kendi sırtında tek başına çarşı pazar dolaştırır, karşılaştığı çocuklara çuvalındakilerden vererek onları sevindirir. Bu arada çocuklardan da birer ikişer tekerleme ya da mani söylemelerini ister. Çocuklar da bunu bildiklerinden, günler öncesinden Noel Baba’ya söylemek için mani ve tekerleme ezberler.

 

Mani veya tekerleme söyleyebilen çocuklara daha fazla bir yakınlık göstererek onları sever Noel Baba. Yaramazlık yapıp, Noel Baba’nın çuvalından birşeyler aşırmaya çalışan çocuklar olursa, onları da Noel Baba’ya yardım eden yamaklar uzun sopalarıyla kovalar. Hatta bu kovalamaca bazan bir eğlenceye bile dönüşebilir orada bulunanlar için.

 

Okullar, kimi resmi kurum ve kuruluşlar, büyük alışveriş merkezleri bu kutlama işine ayrı bir önem verirler. Bu anlamda işi daha sıkı tutarlar ve hazırlıklarını ona göre yaparlar.

Çalıştığım sığınmacı merkezi de, bu kurum ve kuruluşlara özenerek yoğun bir hazırlık yaptı bu yıl. Bunun için bir çalışanını görevlendirdi. Bu görevli, giriş kattaki kocaman yemek salonunun ortasına bir çam yerleştirerek mumlarla, parlak yıldızlarla ve şeritlerle süsledi. 24 Aralık akşamı da sığınmacılara sezdirmeden Noel Baba giysisini giyindi, çuvalını doldurdu ve yakın bir çiftlikten kiraladığı eşeğin sırtına atıp yemek salonunun geniş giriş kapısının önüne geldi.

 

Eşeğiyle salona girecek, sığınmacılarla Noel Baba olarak konuşacak ve çuvalındaki armağanları dağıtacaktı onlara.

 

İşte tam bu sırada inadı tuttu eşeğin. Salona girmemek için direnmeye ve geri geri gitmeye başladı. Sığınmacılar kapının önüne arkasına doluştular. Noel Baba’ya yabancı ve ürkek gözlerle baktılar. Sonra kimisi eşeğin yularından çekerek, kimisi sağından solundan iterek  salona sokmaya, Noel Baba’ya yardımcı olmaya çalıştılar; olmadı.

 

Zaman ilerlemiş; akşamın karanlığı çökmüş, karın ve kışın soğuğu insanın iliğine işlemeye  başlamıştı. Eşeği binbir güçlükle kapıya kadar getiren Noel Baba kan ter içinde kalmış, belli etmese bile, bu işe giriştiğine bin pişman olmuştu.

 

Noel Baba ve diğer sığınmacılar eşeği salona sokmaya çabalarken Ökkeş kapıda göründü. Sağ dizi tutmuyordu Ökkeş’in. Yürümek istediği zaman, sağ eliyle diz kapağını sıkıca tutması ve bastırması gerekiyordu. Yürürken bir yandan kamburu çıkıyor bir yandan da topallıyordu. Doğrusu büyük bir eziyet çekiyordu yürürken. Eziyet çekiyordu çekmesine ya, yerinde de durmuyordu. İşsiz güçsüz, parasız pulsuz, üstelik topal olmasına karşın, sanki İsviçre’nin altından girip üstünden çıkıyordu. Siz dersiniz ki, gidip görmediği yer Ökkeş’e küsüyordu!

 

Okuması yazması yok sayılırdı Ökkeş’in. Birkaç yıl ancak gitmiş ilkokula.
Sınıf arkadaşlarının kendisiyle dalga geçmesine, ikide bir topal yürüyüşünü taklit etmelerine başta aldırış etmemiş fakat, sonunda dayanamayıp okulu bırakmış. Sakatlığı yüzünden askere de alınmadığı için okumayı yazmayı öğrenememiş.

 

Otuz beş, kırk yaşlarında, zayıf yapılıydı Ökkeş. Türkiye’den gelirken aldığı ve hemen hemen hergün giyindiği çizgili takım elbisesi kendine büyük geliyordu. Bütün umudu İsviçre’nin doktorlarındaydı; o da başkaları gibi adam akıllı yürümek istiyordu.

 

Bir kez nasıl ifade verdiğini sormuştum; “Valla abi, demişti, kimsenin hatırını gönlünü koymadım. En keskin partilerin adını verdim. Partizan’dan girdim, Dev-Sol’dan, Halkın Emeği’nden, PKK’dan, İHD’den çıktım. Hepsinin yürüyüşüne katıldığımı, herkese bi uğrayıp misafir olduğumu anlattım. Bi komünistleri söylemedim. Onları da ne Allah sever ne de kul!”

 

İşte bu Ökkeş o akşam da dizini tuta tuta, topallaya topallaya kapıya kadar geldi.
İçeri girmemek için var gücünü ve inadını kullanan eşeğin yanına yaklaştı. Kara kara baktı eşeğe. Taa gözlerinin içine baktı. Gülümsedi. Eşeğe iyice yaklaşıp başını, boynunu, kulaklarını, sırtını okşadı. Sağına soluna geçti dizini tutarak. Bir daha, bir daha okşadı eşeğin başını. Sırtına, karnına yapışmış sapı samanı, ahırın tozunu toprağını silkeledi elleriyle. Sonra boynuna sarıldı eşeğin. Bir süre öyle durdu. Ağladı mı, yoksa kulağına birşey mi söyledi! Ve ardından bir eliyle dizini, öteki eliyle de yularını tuttu eşeğin ve salona girdi.

 

Noel Baba ve orada biriken sığınmacılar da Ökkeş’in ardısıra salona doluştular. Masalar ve sandalyeler, süslenmiş ve ışıklandırılmış Noel ağacının çevresine dizilmişti. Duvarlarla masalar arasında genişçe bir boşluk bırakılmıştı. Herkes yerine otururdu. Yemek zamanıydı. Yemekler yenilecek. Noel Baba konuşacak ve sığınmacılara armağanlar verecekti.

 

Ökkeş oturmadı. Eşeğini dolaştırdı o boş alanda. Kimseyi duymuyor ve görmüyordu. Eşeğiyle kendisi vardı sadece. Belki o salonda bile değildi; başka bir diyarda, başka bir alandaydı. Bir ara, çevik ve ani bir hareketle sıçradı ve eşeğin sırtına bindi…

 

Sığınmacılar ve Noel Baba kısa bir şaşkınlığın ardından alkışlamaya başladılar. Yemek ve hediyeler unutulmuştu. Onlar alkışladıkça Ökkeş sürüyordu eşeğini.
Ne topallıyor ne de kamburu çıkıyordu.