Son Dakika Haberler

VİRÜSLÜ GÜNLERDE GELECEK HAYALLERİ

VİRÜSLÜ GÜNLERDE GELECEK HAYALLERİ
Okunma : 1.132 Kere okundu Yorum Yap

Covit-19 virüsü, 2020 yılı Şubat ayında ülkemize geldiğinden beri zor günler yaşıyoruz. Her an virüse yakalanma korkusu nedeniyle diken üstündeyiz. Gözümüz kulağımız bilim insanlarından gelecek “aşı bulundu” ya da “ilaç bulundu” haberlerinde ama aşı konusunda umut verici haberler olmasına rağmen Kasım ayı itibari ile henüz derde çare bir aşı ya da ilaç bulunamadı. Şimdilik tek çare;sabun, temizlik, maske ve kalabalık ortamlara girmemek. Böyle kısıtlı bir yaşam tarzı insanlara göre değil. Özgürce hareket etmek sağlığımızdan daha önemli hale geldi. Beden sağlığımızı koruyalım derken ruh sağlığımız bozulmaya başladı.Yaz aylarında bir nebze azalan salgın kış aylarına girdiğimiz şu günlerde tekrar artmaya başladı. Hastaneler doluyor. Çember daralıyor.

Oysa başlangıçta iyiydik bu beladan bir an önce kurtulmak refleksi ile alınan önlemlere ve kurallara uymaya özen göstermiştik. Sokağa çıkma yasaklarına titizlikle uymuştuk. Belki bunda mevsimin kış, havaların soğuk olması da etkili olmuştu. Temel ihtiyaç gereksinimlerini karşılayan sektörler dışındaki bütün alanlarda çalışmalar durmuş. İnsanların çoğu işine gidememiş fabrikalar üretime ara vermişti. Özellikle hizmet sektöründe (turizm, eğitim, eğlence, ulaşım, yeme-içme, gündelik işçiler…) çalışanlar işsiz kalmıştı. Kısaca bütün dünyada hayat bir süreliğine durmuş. Uçaklar uçmamış, gemiler yüzmemiş, arabalar çalışmamış, fabrikalardan duman çıkmamıştı.

Bu durumdan insanlar maddi olarak kötü etkilenmiş ama doğa kazançlı çıkmıştı. Büyük şehirlerde hayati sorun olan hava kirliliği yok olmuştu. Denizlerdeki kirlilik gitmiş,sular berraklaşmış,balıklar kıyılara kadar gelmişti. Kısaca insanların çekildiği alanlarda doğa canlanmaya başlamıştı. Geride kalan yıllar içinde ömrü koşuşturma içinde geçen insanların evlerine kapanmaları yakınlarıyla birlikte vakit geçirmeleri ve hep şikayet ettikleri çevre kirliliğinin yerini temiz havanın alması insanlarda bir iyimserlik havası oluşturmuştu. İnsanlar başta yaşlılar olmak üzere ihtiyacı olan yakınları ve komşuları ile yardımlaşma içine girmiş sankiunuttukları ya da yapmaya zaman bulamadıkları birlik, beraberlik, yardımlaşma ve dayanışmanın verdiği mutluluğu yaşıyorlardı. Virüs insanlara temizliği de öğretmişti. Tuvaletten çıkınca elini yıkamayan insanlar kapı kolu tuttum diye ellerini sabunlar olmuştu.

Ter kokan insanlar gitmiş buram buram kolonya kokan insanlar gelmişti.İnsanları yataklara düşüren o covit-19 virüsü bir bela değil de bir kahraman olmuştu.Adına besteler şarkılar yapılmış, her kesim kendi düşünce ve ideolojilerini virüs örneği üzerinden ispat ve ikna yarışına girmişti.

Çevreciler yıllardır anlatamadıkları çevre kirliliğinin etkilerini virüs sayesinde 4 ay içinde bütün dünyaya kanıtlamanın mutluluğunu yaşıyordu.

Dincilere (Müslüman, Hristiyan, Musevi v.d) göre virüs Allah’ın insanlara gönderdiği bir uyarı ve cezaydı. Eğer dünya dini kurallara göre yönetilmezse kıyamet yakındı. Virüsü insanları dini ritüelleri yerine getirmek için bulunmaz bir ikna aracı olarak kullanıyorlardı.

Sosyalistler ve işçi hakları savunucuları, sokağa çıkma yasakları ve çoğu iş yerinin kapanması sonucunda işsiz kalan insanların gelirlerinin yok olması nedeniyle sosyal güvenlik sistemlerinin yeniden düzenlemeye ihtiyaç duyulmasının kamuoyu tarafından anlaşılmasına seviniyorlardı. Çünkü kamuoyu, işsiz ve gelirden yoksun insanların ihtiyaçlarının sadece yardım kuruluşlarının vereceği yardım kolileri ile giderilemeyeceğini görmüştü. Dünyanın çeşitli ülkelerinde temel vatandaşlık maaşı uygulamasının gerekliliğine vurgu yapılıyordu.

Tabi herkes gelecek için olumlu şeyler düşünmüyordu. Bir de Komplo teorisyenleri vardı ki onlar ayrı bir yazı konusu. Yaşanan her büyük felaket sonrası gizemli bir suçlu yaratan komplo teorisyenlerine göre virüs korkulacak kadar tehlikeli değildi çünkü insanlar tarafından türetilmişti. Onlara göre bunun sorumlusu büyük ilaç şirketleri idi, yakında aşısını piyasaya sürer milyonları kazanırlar bu bela da biterdi. Ama geçen zaman içinde aşı bulunmadı parayı kazanan sabun ve maske üreticileri oldu. Fakat komplocularda senaryo bitmez birinci teori tutmazsa ikinci, ikinci tutmazsa üçüncü hazırdır. 5g dediler cep telefonundan vazgeçmediler, ABD dediler en çok vaka ABD’de görüldü. Kısaca henüz inanılır bir teori sunamadılar. Ama büyük bir kitle deakıl sınırlarını zorlayanbu teorilere inanıyor. Çünkü kötülüğün sıradanlaştığı bir dünyada yaşıyoruz.

Bir kaşık petrol için yıllardır savaşların sürdüğü ve binlerce insanın öldürüldüğü, üç kuruş kar için akla gelmeyen hilelerin döndüğü dünyadabu virüsüde bir çıkar uğruna insanların icat etmiş olabileceği bu teorileri inanılır kılıyor. Oysa bunların hiç biri doğru değil. Bilim insanlarına göre virüsün kaynağı dünyayı birlikte paylaştığımız hayvanlar. Bilimsel hesaplamalara göre, insanlarda hastalığa neden olan 1.400 organizmanın 700 ila 800’ünün hayvan kaynaklı olduğu ispatlanmış. Bilim insanlarının onaylamadığı teoriler alınan önlemlerin suiistimal edilmesinden başka bir işe yarmıyor.

Sonuç olarak, virüsle tanıştıktan sonraki ilk üç ay boyunca komplo teorilerini saymazsak çoğu insanın aklında salgın bitince yaşanabiliryeni bir dünya düzeni kurulması hayali vardı.Yaşadığımız dünya için iyi ve kötü şeyleri zaten biliyorduk ama “Bir musibet bin nasihatten iyidir” misali bu virüs sayesinde dünyaya kötülük yayan şeyleri yaşayarak görme imkanımız olmuştu.Evimize yakın bir park/yeşil alan olması ne büyük bir nimetmiş anladık. Büyük kentlerde beton yığınları arasında yaşamanın bize göre olmadığını keşfettik. Çevreye ve doğaya daha duyarlı olmamız gerektiğini anladık. Tüketerek değil üreterek mutlu olacağımızı gördük. Her mesleğin eşit saygınlıkta olduğunu gördük.

Sosyal güvenlik sistemlerinin zayıf olduğunu özellikle işsiz insanların yaşam koşullarını iyileştirecek şekilde düzenlemeye ihtiyaç olduğunu gördük. Dünya kaynaklarının küreselleşmeyle değil yerelleşmeyle verimli kullanılacağını ve böylece yoksulluğun yenileceğini anladık. Artık dünya eskisi gibi olamazdı.

Yaz aylarında salgının azalması ile birlikte (belki de azalmadı ama bize öyle gösterildi) devletler ekonomik kaygılarla virüs yok olmuş gibivatandaşlarını eski normal yaşama geri döndürdü.Tatil yerleri, sokaklar, alışveriş merkezleri dolup taştı. Düğünler kuruldu, cenazelerde sarılarak ağıtlar yakıldı. Bir yandan kalabalık yapmayın mesafe kuralına uyun diye uyarı yapan hükümet diğer yandan mitingler düzenleyerek açılış törenleri düzenledi. O hayali kurulan çevreci ve eşitlikçi dünya düzeni unutuldu hep şikayet edilen eski alışkanlıklar kaldıkları yerden yaşanmaya devam etti.Halen çevreye zarar veren maden sahaları açılıyor, garip bir şekilde orman yangınları çıkıyor, derelerden-ırmaklardan zehirli atıklar akıyor, betonlaşma tam hız devam ediyor. İşçi ve çalışan haklarının geliştirilmesi konusunda bir çalışma yapılmıyor.

Her büyük felaketten sonra (deprem, sel, savaş…) insanlar artık ders almıştır böyle gelmiş böyle gitmez radikal önlemler alınır diye düşünüyoruz ama maalesef gelen günler geçen günleri aratıyor böyle gelmiş böyle gidiyor. Gidişata ayak uydurmayın çünkü her şey yalan virüs gerçek. Maskemizi takalım, mesafeyi koruyalım. Belki yakında aşı bulunur, virüsle ne kadar geç tanışırsak o kadar iyi.

Nevzat KIZKIN – Kasım 2020