Cami; toparlayan, birleştiren yani cem eden anlamından gelen bir kelime.
Ama bizde Cami özel isim olarak ibadet haneye verilen, kullanılan bir isimdir.
Bizim kültürde, kadim kültür diyesim geliyor, ama yinede demiyorum, çünkü halen, Cami yer yer yüksek apartmanların arasında boğulsada, adına uygun, toplayıcı, birleştirici, dolayısıyla toplumda merkezi yerini korumaya, genel olarak, devam ediyor.
Bu merkezi konum itibariyle Cami bizim Tut beldemizde de, hem yeri, hem tarihi ve hemde estetik boyutlarıyla, Ulu Cami, yegane mimari yapı olma özelliğini taşıyor.
Cami, yine bizim gelenekte, bugün epeyce terk edilmiş, aşınmış olsa da, bir OCAK’ tır.
Ocak’ ki, etrafa enerji ve nur saçar; Ruh aşılar. İçinde ve yine etrafında muhabbet halkası oluşturur. Ocak’ ki, bir cazibe merkezidir; etrafına toplanılır, etrafındakileri ısıtır, etrafına şekil verir, toplumu eğitir, toplumu oluşturan şahısları hayata hazırlar, hayata katar. Toplumsal hayatın tam
merkezindedir.
Çocuklar bu çerçevede, babasının, dedesinin yanında, yeni ilişkilerle tanışır, belkide ilk aile haricindeki insanlarla, büyüklerle bu çerçevede tanışır, bu çerçevede ilk olarak toplumda “edeble ” hareket etmeyi tecrübe eder, eder’ di.
Günümüz camileri bu Ocak olma özelligini büyük oranda yitirmiş, yalnızca günün belirli vakitlerinde namaz için uğranılan bir -mekan- haline getirilmiş. Yani toplum hayatında merkezi yeri olması gerekirken, o OCAK olma özelliğinden mahrum kalmış, mahrum bırakılmış.
Ama kendi haline terk edilmiş, etrafına sıcaklık yaymayan, pırıl pırıl etrafına nurlar saçmayan, şırıl şırıl akan ilim ve irfan halkasından yoksun, hangi soğuk sobanının etrafına, küllenmiş ocağın başına bir canlı uğrarki?
Bizim türk geleneğimizde Cami ve Çınar ikilisi muhteşem bir BİRLİK/ tevhid, oluşturur. Cami binası, insan eliyle yapılan somut, hareketsiz bir kütleyken, Çınar, yaratılışna uygun ulu, tam kelime anlamıyla; koca ve kuvvetli, on yıllar sürecinde büyüyüp serpilen, kendi öznel karakterini oluşturan görkemli, ihtişamlı bir ağaç.
Çınar ulu bir ağaç olarak Caminin içeriğini, anlamını, görünmeyen manevi boyutunu o kadar güzel temsil ediyor ki, bu nedenden olması gerek tabiki, bizim ecdat Camilerin yanına, etrafına hep çınarlar dikmiş yetiştirmiş ve bu çınarlar camilerimize o kadar güzel yakışmıştır.
Ve bu durum Tut beldemizde’ de böyledir.
06. Şubat depremi aha ikinci sene – i devriyesini tamamlayacak, ama esefle gözlemliyoruzki, bizim beldenin en güzel mimari yapısı ulu cami, kendi haline terk edilmiş, ne olacağından kimse bihaber, hiç kimsenin Ulu Caminin geleceğiyle ilgili bir fikri yok.
Bir fikri olmadığı gibi bir derdi tasasıda yok.
Yani Ulucami, yıkılmış minaresiyle hakikaten terk edilmiş, tekrardan uyandırılmayı, aydınlatılmayı bekliyor.
Ulucami bu aydınlatılmayı bekleye dursun, yanındaki Uluçınar Hıristiyan – pagan geleneğine öykünenler tarafından, bir kaç metre ” LED”‘ le, “aydınlatılmış bile.
Demek kopmuşuz o derin mana deryasından.
Demek unutmuşuz Ceddin o derinlikli bakışını, o ferasetli görüşünü.
Demek yoksunuz bizi biz yapan o ruhdan.
Demek öksüz kalmışız, titrer iz biçare.
Demek bu cılız, bu yüzeysel LED ışığında teselli arar olduk.
Demek bu kadar köksüzleştik.
Erdal karakuş, Tut, 29. 12. 2024
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)