Son Dakika Haberler

HABBE

HABBE
Okunma : 2.710 Kere okundu Yorum Yap

 

Aslında hepimiz habbe diyoruz,
Ve yanılıyoruz!

Malum hikaye; hani koca Yunus Emre, kuraklıktan dolayı hacı Bektaşi Veli hazretlerinin dergahına gönderilir, köy ahalisi tarafından.
Kuraklık hükum sürmektedir, köy ahalisi açtır, perişandır. Duyulurki, hacı Bektaşi Veli dergahı ihtiyaç sahiplerine aş – ekmek, hububat dağıtmaktadır. Köyün ileri gelenleri toplanıp, bir şahsı hububat dağıtan degaha gönderip, yardım getirmesini isterler ve Yunusun dergaha gimesinde karar kılarlar.

Yunus ahali tarafından sevilen, dürüst, saygı ve hizmetkarlığıyla bilinen bir şahıstır.

Nihayet Yunus heybesini alır, atını eğerler, yola koyulur.
Yolda dergaha buğday almaya giderken, alıç toplar, hediye olarak, elim boş gitmeyim der.

” Bir birinizle hediyeleşin” (1) düsturunca, dergaha eli boş gitmek içine sinmez ve heybesinin gözlerini yol boyunca gördüğü alıç ağaçlarından topladığı yemişlerle doldurur.

Yunus dergaha gelir; usulünce karşılanır, dinlenmesi için bir hücreye alırlar, aş-ekmek ikramında bulunurlar, ve vakti zamanı geldiğinde, Yunusu Hacı Bektaşı Veli hazretlerinin huzuruna buyur ederler.

Hacı Bektaşı Veli Yunusa; niçin geldiğini, heybesinde neler getirdiğini, sorar.
Yunusda durumu hikaye eder, gelirkende yol boyu bulduğu alıç agaclarından yemiş toplayıp getirdiğini söyler.

Hacı Bektaşı Veli hazretleri, bir elini şöyle, heybenin gözüne daldırıp, avuç dolusu yemiş çıkartır ve Yunusa; “sana istediğin ……buğdayımı vereyim, yoksa bu getirdiğin alıç miktarınca nefes’ mi “, diye sorar.

Yunusda, ” ben nefesi neyleyim, evde, köyde, çoluk çocuk aç. Nefes yenmez, karın doyurmazki, ben buğday isterim”, der

Hacı Bektaşı Veli hazretleri yine sorar: “getirdiğin her alıç tanesine on nefesmi vereyim, yoksa buğdaymı”, diye yineler.

Yunus yine ” buğda isterim, nefesi neyleyim”, der.

Buraya kadar olan hikaye az çok biliniyor.

Hacı Bektaşı Velinin her sormasında, hikayeyi bildiğimiz, bizimle ilişkilendirmediğimiz için, içimizden; ” nefes, nefes de, yunus” diyoruz. Zannediyoruz ki söz konusu hikayedeki ” Yunus”.

Yine hikayedeki Yunus, buğdayı yükleyip yola koyulduktan bir müddet sonra uyanıyor, aydınlanıyor ve hemen geri dönüyor, Hacı Bektaşı Velinin huzuruna çıkıp, yanıldığını, nefese talip oldugunu söylüyor.

Ya biz ne diyoruz?
Hepimiz “Habbe” deyip yanılmıyormuyuz!

Biz hep Habbeye talip, habbenin peşinde dedeğilmiyiz?

Biz nezaman Nefese talip olacağız?

İlahi, diriltici Nefese hangimiz talibiz?

Efil efil esen seher yelinin, gelmekte olan günü okşadığı,
Pırıl pırıl güneş ışınlarının, doğmakta olan günü aydınlattığı gibi, bizim benliğimizi, iç alemimizi aydınlatacak, bizi bize, beni bana, seni sana getirecek, gönül dünyamızı arı – duru, ap – aydın edecek, ilahi nefese biz talipmiyiz? Veya kaçımız talibiz?

Ap-aydın deyince, nasılda yunusun şu dizeleri seher yeli gibi esip gönülleri serinletiyor:

Aydan arıdır yüzleri,
Misk-i amberdir sözleri.
Cennet’te hûrî kızları,
Gezer Allah deyu deyu.

İlahi nefes: aydınlatıcı nur, diriltici ruh senin içinde!

O ruh yüze yansıyınca, demek; ” yüz aydan arı, söz misk-i amber kokulu, muhabbet baldan tatlı”, oluyor.

Yüce yaratıcı öyle olduğunu buyuruyor:

” Ben ona ( dedemiz Adem aleyhi selam’a. Bizde onun varisleriyiz, onda olan bizde’de var) ruhumdan üfledim”, diyor. (2)

Demek bizde’de O’ nun ruhu var.
Hepimiz Habbe diyoruz ve yanılıyorsunuz.

Ama Allah’ dan umut kesilmez; an gelir bizde, Yunus gibi uyanır, aydınlanır, O’ na döneriz.

İlahi nefese talip oluruz, ne diyor Kenan Rufai hazretleri; ” talebin neyse o’sun sen”.

İlahi nefese talip olanlara,
Aydan arı yüzlülere,
Misk-i amber kokulu sözlülere,
Muhabbeti baldan tatlı gönül ehline,

O zevatı sevenlere, o sevenleri sevenlere, selam olsun!

(1) Hadis-i şerif
(2) Ayet

20.07.2024, Tut