Son Dakika Haberler

ABEŞ

ABEŞ
Okunma : 1.530 Kere okundu Yorum Yap

ABEŞ, a1,a2,a3,a4,a5
 
 
Tut’ un Nasrettin Hocası kabul edilen, asıl adı Abuzer olan kıymetli ve renkli  bir şahsiyettir. ABEŞ ise takma lakabıdır. Heykatlar birer gerçek olup, daha bunlar gibi onlarcası derlenmeyi  beklemektedir. Nasrettin hoca da olduğu gibi kendisine ait olmayan bazı söylencelerde Abeş’e mal edilmiştir. Sadece aşağıda ki üçleme en bilinenlerdenidir. Dilim döndüğü kadar uyarlayıp yazıya aktardım. Tutça kelimeleri de özellile kullandım, bilmeyenler bilenlere sorsun.
 
SUGIZI VE ALGARISI (SU PERİSİ VE ALBERS)
Doga üstü güçleri olan bu iki kardeşin yaşam alanlarından bircisiniki su gözleri ve sulak alanlar. Diğerisiniki ise tam tersine kapı eşikliği, hamamlık ve mezarlıklarda, ısız yerlerde yaşar. Birisi karada digeri suda, biri iyi diğeri kötü ruhlu, biri güzel, biri çirkin, biri diğerinin zıttı, birisi yakışıktan yadak almış diğeri birisi hiç nasiplenmemiş.
Bunlardan diğer birisi de erkek kardeşleri topluca yaşar çok zaman beraber hareket ederler.
 
Bu doğa üstü yaratıkların hepiside ancak ayete-I Kürsi okunduğu zaman kayıp olur, çocukların beşiklerine ayna asarak korunur keza aynada Albers gerçek suretini görür, yastığın altına bıçak konarak önlem alınır.
Bu kötü ruhlu Albers; Aslında ailesi ile birlikte hep beraber mutlu yaşarlarken insanlarla cinsel ilişkide bulunur, bu andan itibarende  Albers ailesi tarafından dışlanır. Bundan dolayıdır ki insanlara kötülük yapmaya başlar. İri yarı dev gibi, karman çorman ak saçları dağınık, iri memelerini omuzuna atar, tırnakları parmakları kadar uzun, yaşlıca, gözlerinden akan holbik kurumuş sülük yapışmış gibi iğrenç görünümlü, uzun ve eğik burunlu, aşma kulak, kelel götlü kaltak birisidir.
Bu kötülüklerin içerisinde lohusalara ve yeni doğmuş çocuklara zarar verir.
 
 
Lohusanın üzerine bir ağırlık olarak çöken ya da ciğerini çekmek suretiyle lohusayı öldüren Albers, yeni doğmuş çocukları da çarparak öldürebilir. Helede doğumdan sonra, kırk günden önce dışarıya çıkan gezmeye, düğüne giden Lohusa ve çoçuğu için kurtuluş yoktur. Geceleri atlara musallat olup, saçlarını örer, yorur, terletir yorgun ve bitkin düşürüp, yola gitmesini engeller. Çaresiz dertler, her türlü felaketleri hazırlar. Ancak çuvaldız batırılarak yakalanabilir, yedi yıl dan on iki yıla kadar tutsak edilerek hizmet ettirilir ancak ondan sonra azat edilir. Deregözü’nde sıkça görülür nefesi kuvvetli hocalar saçlarından tutup suda boğmasalar daha tehlikeli işlere mahal verirler.
 
SUGIZI ise güzel mi güzel, alımlımı alımlı, bir bakan bir daha gözlerini alamaz, uzun saçları, gürbüz memeleri, zülüfleri dik memelerinin çatalından aşağıya sarkar, sarı saçları omuzlarından aşıp yuvarlak kalçalarına  kadar kıvrım, kıvrım uzanıp yerlere kadar sürünür.  Ancak herkese görünmez.
Çayırlığın gözünde büyüyen biz çayırlığın şanslı çocukları olarak bunların hepisine şahit olduk tüm çayırlığın çocukları istisnasız tüm jenerasyon olarak hepimiz bu su kızı ile beraber büyüdük. Neden çünkü tüm çayırlık çocuklarını hep bu su kızı getirir, hengiline su dolduran kişi  suda akan çocukları sahiplenip, büyütürdü inanmıyorsanız anama sorun! zaten çayırlıkta kime sorsanız su gözünden tutmuşlardır. Sugızı, su üzerine çocukları bindirip, kayık gibi akıtır bizimkilerde hemen bu çocuğa yazık deyip tutarlar.
 
Kardeş CİN ise; hem güzel, hem çirkin, her donuna girip, senden, benden birisi olup, beraber dolaşabilen, her sesi taklit eden, yaşlı ile yaşlı, genç ile genç olabilen, uzun, kısa, güzel, çirkin, sadece karanlık çöktüğü zaman görünür, sabah ezanına kadar faliyetlerini gösterir, ezanla birlikte kayıp olup gider. Baba, anne, arkadaşlarının seslerini taklit edip, arkadaşlarının donuna girip, tıpkısı olabilen, hatta hayvan donuna da giren, Geyik’e benzeyip av peşinden götürür, uçurumdan yuvarlar insanlara karşı her çeşit oyun oynayıp, insanları maskara eder. Uykudan uyandırdığı kimseleri, memekli mağaranın zarfına götürüp, uçuruma yuvarlar, iki katlı mağara başı mağarasında düğün eder, cin mağarasında hapis edip, kadınları erkeklerle erkekleri ise kadınlarımızla evlenirler. 
 
Abeş’ in cinliği
Deli payamın dibinden, Çayırlık da başladık, gozların altından geçip, mektebin duvarına oturup, dizildik deli payamın deliliği mi bulaştı ne!
A1- A2- A3- A4- Abeşşş
Akşam karanlığının hafif çöktüğü anlardı. Akşam oldu daha ne zaman köye döneceksin diye karısı Neslinin  sesini belli belirsiz  duyar gibi oldu. Havaların serinlemesi ile kartal yuvası gibi tünemiş Karakaya da ki bostan evden, taşınalı daha bir kaç gün olmuştu henüz. Yorgan, mitil taşınmış, zarhalık  kıt kanat kışı geçirecek kadar şire dir, tene dir arka içeri istiflenmiş, sıra yakacak derdine gelmişti. Çalı çırpı, kantara, çördük sadece yakacak değil her türlü istifade edeceklerdi.
 
Hele ekmek yapmaya nede güzel çıtırdardı yanarken, dut  odununu hiç aratmazdı. İşte ne varsa. iki tay bağ çördük’ ünü eşeğinin iki tarafına yükledi. Bir tay da ortasına budama dalı yerleştirip yükleyecekken, 
 
-daha yorulduğun yetmedimi ortasına da sen bin savış da eve gel, akşam oldu maş aşı hazır yanında soğan da var, soğutma dedi. 
 
-Haklısın Nesli eşek de yoruldu o da bir can taşıyor. 
Curuna eşeği yanaştırdı, ayağını kaldırıp binecekken besmele çekecekti üşengeçlikten kestirmeden bismillah dedi, sağa sola baktı kimseler yoktu. 
-Bana kim seslendi eyleyse dedi iki tay çördük’ ün tam ortasına da kendisi yerleşti.
 
Budama dalından bir desde çalıyıda, kendi sırtına yükledi, evin yolunu kara bayır aşağı, kocamış eşeği kısa bacaklarını yavaş yavaş adımlayarak deli payamın dibinden köye giriş yaptı.
 
Çayırlığın cin çocukları daha durur mu! A1-A2- A3- A4- Abeş! tereninim  bir daha bir daha adama gerçek cinler geldi. Taa ki musalla camisinden, Deregözüne varana kadar cırrık dedi. Buradan evine sapmadan önce  okçurunu bağlamayı bilmeyen elinde sicim, Gevşenden  çıkan  Körvakkas 
  • Abuzer o bir pendek yükü niye sırtında taşıyorsun ula ahmak? 
  • Ula ne hasit adamsın tabiki eşeğe ağırlık olmasın diye sırtımda getiriyorum niye olam dedi. Yukarı çarşı gülmekten yıkılıyordu, Körvakkas’ın  yazı köylerinde çerçilik ederken, canını kurtarmak için pekmeze düşen sıçanı kezbi diye yidiği unutulmuştu. Zavallı Abeş her bi şeyden habersiz, çoktan derin uykuya dalmıştı.
-Kalk, kalk Abuzer oduna geç kalıyoruz, gün ağarmadan çamlığa varalım! 
Kalkmasıyla şavralını ayağına, şapkasını başına takmasıyla, eşeği kürtünlemesi bir oldu, yola koyuldu. 
 
Şalvar biraz kısa suyamı  çekmiş ne! zaten üstünde kırk tane yamalık var varsın olsun.
 
Şapka biraz ağır ama varsın olsun. 
Ses tanıdık ama, yüzü seçilmiyor zifiri karanlık o önde, kendisi arkada nalı gevşemiş eşeği çıkır, çıkır ağtut’a vardılar. Bir kıyamettir koptu! düğün dümbelek, vur patlasın çal oynasın böyle düğün gürülmemiş!  arakılar  tırıp gelip tırıs gidiyor. Ortalarına alıp güzel bir oynattılar. Öyle kendilerden geçtiler ki tan ağardığının farkına neredeyse varamayacaklardı ki, şafak sökerken ezan okundu. Ortalıklarda kimsecikler yoktu.
 
Ne düğün, ne dünürcü! 
Zavallı Abeş çaresiz köye döndü. Ayağında ki kısa şalvar Nesli bacının tumanı , kafada ki ağır sapka ise ellegeni. Bu ün, bu nam Abeş’ e yeterdi de artardı bilene.
 
Günlerden cuma çalışma yok, istirahat etme, aklanıp, paklanıp kıyama durma günü! iki dost ile iki lafın belini kırma günü, belki yanında tavşan kanı bir bardak da çay. Cuma hutbesinin konusu cinler ve insanlardı. Kiba Hoca efendi çok güzel vaz verdi. Bu günlerde de köyümüze üç harflilerin dadandığından dem vurdu. Başınıza şayet böyle birşey gelirse besmele çekip Eûzu billahimineş- şeytânirracîm
 
.Bismillahirrahmanirrahîm.Ayete-l Kürsi okuyun deyip bir göndermede bulundu. Belliki kulakına kar suyu kaçmış, hutbe bile özellikle seçilmişti.
Eve dönme zamanı gelmişti. Yazdan kalma bir karpuz sergisi savılmamış, köme  ile duruyordu. Sakız ağacından topladığı bir yağlık menengiç ve bir yağlık fıstığı sabunla değiştirip, üzerinide para almıştı. Velhasıl tıranpa dan karlı çıkmıştı. Sergiye yaklaştı, karpuz seçmeyide bilmez ya, elyordamı ile tapışladı, beş kafa tart dedi. Adam dürüst esnaf en güzellerinden seçip tartı, parasını aldı. Heybesine özenle yerleştirdi. Heybenin diğer göze de, eşek’ği için karpuz kabuklardan bir pendek kıyak yaptı.
 
 
Bir kere maskara oldu ya! İki mınzır ve hınzır el çabukluğu ile karpuzları yer değiştirdiler. Her bir şey den habersiz eve vardı. Yükü indirecekti ki Hurç ıslanmış. Eyvvvah karpuzlar kırıldımı yoksam!! puşt çürüğü, çarığımı doldurdu! -Nesliiii beraber indirdiler lüvana usullayın hurç un pöçiğinden tutup, sirkeledi, havasızlıktan bunalan tosbağalar sağa sola kaçışmaya başladılar. Nesli bacı Abeş emiye, Abeş emi ise herkese belden aşağı! ne abdest ne kıldığı iki rekat namaz kaldı.
İşte böyle, Bir besmeleyi, bir Ayete-l Kürsü okumayan  abuzer emiye musallat olan üç harfliler  başına türlü belalar açmıştı.Rahmetle
 
Mahmut Arslantaş
17.11.18/Bocholt