Son Dakika Haberler

TUT AĞACI

TUT AĞACI
Okunma : 2.420 Kere okundu Yorum Yap

TÜRK KÜLTÜRÜNDE AĞAÇ KÜLTÜ VE DUT AĞACI

Ülkü GÜRSOY

Türklerde önemli bir yeri olan tabiata ait unsurların tespiti ve bunların çeşitli motifler hâlinde gelecek nesillere aktarımı kültürel değerlerimizin yaşatılması açısından önemlidir. Evrenin var oluşundan itibaren su, hava, toprak kadar elzem, hayatın merkezinde var olan bir unsur da ağaçtır. Ağaç her şeyden önce var oluşu, hayatı, canlılığı, bereketi temsil eder. Türk ve Dünya kültüründe ağaca çağlar içinde birbirinden farklı pek çok rol verilmiştir. Eski Türklerin ilk dö- nemlerinde çeşitli tabiat unsurlarına ve bunların arasında ağaca atfedilen kutsallık ona ibadet etme şeklindedir. Bu dönemde çeşitli tabiat unsurlarına dinî- mistik manada bağlanma “kült” leri meydana getirir. Ağaç kültü içerisinde kutsallık atfedilen ağaçlardan biri de dut ağacıdır. Evin ruhu olarak adlandırılan dut ağacı, evin huzurunun, istikbalinin ve bereketinin de sembolüdür. Türk geleneksel yapısında evin temeli atılmadan etrafına meyveli ağaçlar dikilmesine öncelik verilir. Hacı Bektaş Veli Velayetnamesinde yer alan Ahmet Yesevi’ nin fırlattığı ucu yanmış dut ağacının Hacı Bektaş Dergâhının önüne dikilmesi ve Eski Türk dininde önemli yeri olan dut ağacının dallarına bez bağlanarak dileklerin dilenmesi ağaca bir kutsallık kazandırmıştır. Bu durum özellikle Alevi Bektaşi geleneği içerisinde önem kazanmış ve çeşitli ritüellerle günümüze kadar gelmiştir

Evrenin var oluşundan itibaren su, hava, toprak kadar elzem, hayatın merkezinde var olan bir unsur da ağaçtır. Ağaç, her şeyden önce varoluşu, hayatı, canlılığı, bereketi temsil eder. Türk ve Dünya kültüründe ağaca çağlar içinde birbirinden farklı pek çok rol verilmiştir: kozmik ağaç (dünya ağacı, hayat ağacı…),

Ağaç kültü içerisinde kutsallık atfedilen ağaçlardan biri de dut ağacıdır.

Türkmenler, Tatarlar, Karakalpaklılarda “tut” Kırgızlar’da “tut” ve “tıt” diye telaffuz edilir. Daha Kuzeyde bulunan Yakut ve Çuvaşlarda ise yoktur (Ergun, 2004:238). Mükemmel Osmanlı Lugati’nde dut, tût şeklinde geçer ve Farsça bir kelime olarak “Dut denilen maruf meyve” olarak tanımlanır. Altayca- Türkçe Sözlük’te ise dut ağaco, “Agaş Cestek” şeklinde anılır.

Evin ruhu olarak adlandırılan dut ağacı, evin huzurunun, istikbalinin ve bereketinin de sembolüdür. Türk geleneksel yapısında evin temeli atılmadan etrafına duygulu olarak adlandırılan dut, nar, iğlek, iğde, söğüt, turunç gibi ağaçlar dikilir (Ergun,2004:238)

Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan’da yaygın olarak kullanılan tar çalgısının gövdesi dut ağacından yapılmaktadır. İsmini dut ağacından aldığını düşündüren parmaklarla çalınan iki telli bir çalgı olan dutarın telleri ipektendir. Dut ağacından yapraklar hâlinde imal edilen armudi biçimli bir teknesi ve yine dut ağacından yapılmış bir kapağı bulunmaktadır

İmalatında dut ağacı kullanılan Özbekistan ve Türkmenistan halk sazı rübâb, Anadolu’da, Azerbaycan’da, Uygur ve Özbeklerde yaygın olarak kullanılan sazın gövdesi ve kapağının yapımında dut ağacı kullanılmaktadır. Klasik kemençenin teknesinin yapımında karadut ağacı, karaağaç ve dikenli ardıçtan biri tercih edilmektedir. Yine bağlamanın teknesinin yapımında dut ağacı kullanılmaktadır. Saz, İslam geleneğinde yer almayan ancak Anadolu Alevilerinin ritüellerinde yer verilen teknesi dut ağacından yapılan bir çalgıdır

Eski Türklerde Her kutlu dağın ve her yeni kurulan sülalenin yer-su’nun simgesi olan bir korusu ya da ağacı vardır. Önceleri ağaç kutsallığı ile önem kazanırken, daha sonraları ağacın kendisi önem kazanır. Kof gövdeli dut ağacı K’onsong doğunun; Jo ağaç ise batının simgesi olarak kabul edilir. Bu ağaçlar hükümdarın makamının yerini belirleyen önemli ağaçlardır

1970 yılında Özbekistan’ın güneyinde yapılan kazılarda M.Ö. 2.yüzyıla ait olduğu sanılan bir kadının mezarında göğsünde bir dut ağacı dalı ile gömülmesi, Orta Asya’da “dut ağacı, ipek böceği ve ipek” in ne kadar önemli olduğunu vurgular niteliktedir. Kazıyı yapan Askorov ise bu kazıdan hareketle Orta Asya’nın diğer topluluklarında da birbirinden bağımsız biçimde ipek böcekçiliği yapılmaktadır diye yorumlar

Selçuklular döneminde yetiştirilen önemli ağaçlardan biri de dut ağacıdır. Tarihî kaynaklara göre Menbic şehrinin sokaklarına ipek böceği yetiştirmek için dut ağaçları dikilir. Balıkesir’den Hindistan’a ipek gönderildiği kaydı da bu bölgede dut ağaçlarının çokluğunu gösterir. Yine Selçuklular döneminde Sivas’ta ve Anadolu’nun diğer bölgelerinde ipek satanların varlığı kaynaklarda yer alır. Marco Polo, Konya, Kayseri, Sivas’ı içine alan bölgede koyu kırmızı ve diğer renklerdeki kaliteli ipeklerin üretildiğini söyler. Anadolu beldelerinden biri olan Dutlu şehrinin de adını o beldede yetişen dut ağaçlarından aldığını düşündürmektedir

Bunların içinde bizce en önemlisi, bugün Alevi-Bektaşi kesim hatta Sünni kesim içinde mezarlara dikilen, dut ağacı ile ilgili menkıbedir.

Hacı Bektaş Velî külliyesinde bulunan kutsal dut ağacının Ahmet Yesevi’nin Anadolu’ya atıp buraya düştüğüne inanılan ve köseği diye nitelenen Veli’nin eliyle diktiği ağaç olduğuna inanılmaktadır. Her yıl bol ürün veren dut ağacı hem şifa niyetine meyvesinden, yaprağından yenilen hem de dallarına bağlanan bezlerle dilek ağacı olarak ziyaretçiler tarafından ilgi gösterilmektedir.

Dut ağacı, sadece Alevi kültüründe değil, Yunan mitolojisinde de belirli bir üne sahiptir. Mitoloji Sözlüğü’nde şair Ovidius’un ağzından aktarılan efsaneye göre dut ağacı, Pyramus ve Thisbe isimlerindeki sevgililerin buluşma yeridir. Efsanedeki bir diğer önemli unsur, dut ağacının Ninos’un mezarı yanındaki dut ağacı (Erhat, 1993) şeklinde tanımlanmasıdır. Fakat tam buluşacakları saatte genç kız, ağzı kanlı bir aslan görür, korkudan kaçarken sırtındaki örtüyü düşürür ve aslan bu örtüyü parçalar. Gelen Pyramus görünen tüm kanıtlar sevgilisinin öldüğüne işaret eder. Kılıcını çeker, dut ağacının yanına gider ve kılıcı göğsüne saplar. Fışkıran kanların ağaçtaki dutları kızıla boyadığı düşünülür. Efsanede bizler için önemli olan bir diğer nokta, mezar başına dikilen dut ağacı motifinin kolektif bellekte de yer almasıdır

Daha önce üzüm bağlarından üretilen şarabın yerini ise dut pekmezi alır. Bu durum ise Halk Biliminde maddelerin niteliklerini değiştirmesi ile ilgili anlatılan ritüeller arasında değerlendirmeyi gerektirir. Bu ritüelde şarabın yerini pekmezin, dut pekmezinin alması doğrudan İslam dininin etkisiyle açıklanabilir.

Dut ağacıyla ilgili günümüze yansıyan geleneksel kutlamalardan biri de Ankara’da yapılan “Dut Dede” şenlikleridir. Bu şenliklerde de Hacı Bayram’ın akrabası olan 13.yüzyılda yaşamış bir evliyanın asasını yere vurduğu yerde dut ağacı bitirmesi ve bu ağacın meyvelerini bir koca ordunun yiye yiye bitirememesidir. Yapılan şenliklerde bu dut ağacının kutsal kabul edilip adak ağacı hâline getirilerek bezler bağlanması, inanç sistemleri arasındaki geçişi göstermesi bakımından önemlidir (Oğuz, Kasımoğlu, 2005: 42-43)