Son Dakika Haberler

MERSİN OTOBÜSÜ

MERSİN OTOBÜSÜ
Okunma : 1.900 Kere okundu Yorum Yap

Tut’la Mersin arasında bir otobüs çalışıyor.
escortun kişisel sayfası için tıklayınız
Haftada iki sefer yapıyor.
Cumartesi giden pazara, salı giden de çarşambaya dönüyor.
Gidiş ve gelişlerde Adana’ya da uğruyor.

Mersin otobüsünün yolcuları biribirlerine yabancı değil. Hepsi Tutlu. Hemen hemen herkes biribirini tanıyor. Laflayarak eğlenceli bir yolculuk yapıyorlar. Bazan uzun zamandır görüşemeyen Tutluların hoş karşılaşmaları da oluyor Mersin otobbüsünde.
Sonra laf lafı açıyor; sohbet koyulaşıyor.
Öncesi de var ama, bu işi, uzun yıllar genç yaşta ölen Hüseyin Solgun yaptı.
Hüseyin Solgun’un ölümünden beri de, aynı zamanda Hüseyin Solgun’un ortağı da olan Temel Ergen işletiyor Mersin otobüsünü.

 

Peki sadece yolcu mu, sadece Tutlu mu taşıyor bu otobüs?

Hayır, sadece Tutlu taşımıyor elbette.

Mersin otobüsü, sağındaki solundaki, arkasındaki yük yerlerine, koltuklarının altına üstüne, koltuk aralarına yığdığı çuvallarla, karton kutularla, torbalarla, tenekelerle, hengillerle ve çıkınlarla Tut’un zenginliğini, Tutlunun emeğini taşıyor. Adana’da, Mersin’de mahalle mahalle, ev ev Tut’un ve Tutlunun tatlarını, güzelliklerini dağıtıyor.

 

O tatları alt alta sıralayarak anımsayalım…
Başta Tut’un geleneksel meyvesi dut…
Dut kurusu ve dut pekmezi.
Ama keşke cevizlisi, fıstıklısı, susamlısı ve sadesi de yapılan dut çekmesi de olsa.
Sonra incir. Tut’un ikinci sıradaki geleneksel meyvesi.
Hem tazesi hem kurusu.
İncir sucuğu da başka bir güzellik.
Ceviz ve badem içi.
Antep fıstığı, menengiç.

Gerçek arı balı.
Yaş ve kuru üzüm.
Hem karasından hem kırmızısından.
Kırmızı bastık, çarpma bastık ve kesme.
Kat kat bulamaca batırılan ceviz sucuğu.

Çuval çuval soğan, bağ bağ sarmısak.
Yerli domates.
Hem tazesi, hem kurusu, hem salçası, hem de turşuluğu.
Çoktan bir marka olan Tut biberi.
Onun da hem tazesi, hem kuru dolmalığı, hem turşuluğu.
Vazgeçilemeyen başka bir tat da biber salçası.
Kırmızı pul biber.

Taze ve kuru bamya..
Taze ve kuru pipirim.

Yoğurt.
Hem tazesi hem süzmesi.
Tarhananın yeri de ayrı.
Sonra peynir…
Tut peyniri de pek tanındı son yıllarda.
Dağ çayı, kekik.
Kuru nohut, kuru fasulye ve mercimek.

İri ve ince bulgur, hatta un bile Mersin otobüsünün yükleri arasında.

 

Bu çeşit çeşit tatlar, bu emek ürünü zenginlikler, bir de Adıyaman, Malatya, Gazi Antep, Antalya, Ankara, İzmir ve İstanbul gibi Tutluların yoğun olarak yaşadıkları villayetlerimize özel arabalarla veya şehirler arası çalışan otobüslerle taşınıyor.

 

Hepsi bu kadar mı?

Yok, hepsi bu kadar değil..
Tut’un bu güzellikleri Avrupa yollarına da düşüyor.
Tıpkı yıllar önce Tutluların yollara düşmesi gibi…
Önce Adana, Mersin.
Sonra Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya…
Ardından Almanya, Fransa, İsviçre…

 

Tut’tan İsviçre’ye dönerken biz de azar azar birşeyler alıyoruz yanımıza.
Fakat İsviçre’ye girişte gümrük var. Denetim var…
Her zaman herkesin ne getirdiğine bakmıyorlar.
Ama arada kimi yolcuların bavullarını, çantalarını açtırıp; bakıyorlar.

Bu sene bizim de bavulları, çantaları açtırdılar.
Neyimiz varsa uzun bir masaya dizdiler.

 

İç içe naylon torbalara koyup, ağzını da sıkıca bağlayıp, “inşallah patlayıp giysileri batırmaz!” diyerek çamaşırların arasına yerleştirdiğimiz üç kilo biber, iki kilo domates salçasını açtırdılar. Yasak olduğundan değil, ne olduğunu bilmek istediklerinden.
Aynı şekilde bir litrelik bir plastik şişeye doldurup, ağzını bantlarla sıkıca sarıp kapattığımız dut pekmezini de açtırdılar.
İçinde iki kilo Tut peyniri olan naylon torbayı çıkartıp bir kenara koydular.

Salça, peynir ve dut pekmezi gibi ürünlerin getirilmesine bir anlam veremiyorlar.
Zira İsviçre bir peynir ülkesi olduğu gibi, salça ve çeşit çeşit meyve şurubu da bolca bulunuyor. Ama Tut salçasının, Tut pekmezinin, Tut peynirinin başka olduğunu nerden bilsinler!

 

Kuru üzümü, kuru inciri, Antep fıstığını ve badem içini tanıyorlar.
Ezilmesin diye el çantasına aldığımız bir kilo kadar ceviz içi ile yeşil Tut biberini de biliyorlar. Sorun yok.
Fakat kırmızı bastığı, çarpma bastığı ve ceviz sucuğunu tarif etmek kolay değil.
Ufalanmasın diye el çantasına koyduğumuz dut kurusunu, dağ çayını, çok yer kaplamasın diye kaynayan suyun buharında yumuşatarak bavulun bir köşesine özenle sıkıştırdığımz dolmalık kuru biberleri, başka bir torbadaki menengiç ile tarhanayı da ayrıca anlatmak gerekiyor.

Konu Mersin otobüsüydü ya, İsviçre gümrüğündeki denetime kadar geldi.
Nerden nereye?..
Mehmet Karakuş
25 Ekim 2015